Feymag Logo

10/26/2015

Ortaçağda Kanlı Vahşet Cadı Avı

Kanlı Vahşet CADI AVI !

Büyücülük, cadıcılık, cadılar tarihin ilk sayfalarından beri insan aklını kurcalamıştır. İnsanlar anlamlandıramadıkları olaylardan genelde korkmuş ve buna bağlı olarak da zorunlu bir saygı göstermiştir ancak cadı ve büyücü olarak nitelendirilen kadınlar için durum çok daha farklı gelişerek köklerini kazıma beklide bir ırkı yok etme dürtüsüyle yüz binlerce insanın katliamının zemini hazırlanmıştır. Adı geçen ilk cadı Eski Ahit’te Talut’a (saul) akıl hocalığı yapan Estor Cadısıdır. Ve yine Eski Ahit’te ‘Cadıları hayatta bırakmayacaksın!’ diye buyrulması cadı avlarının dogmatik bahanesidir.

Cadı sıfatıyla yakılan ilk kadın ise İskenderiyeli Hypatia’dır. Hypatia dönemine göre bilgili, akıllı, cesur, dik başlı ve en önemlisi güzel bir kadındı. Hal böyle olunca kafası karışıp gözü gören erkekleri etkilemesi/büyülemesi kaçınılmaz oldu 415 yılında keşişler sürüsü tarafından hem de büyük oruç zamanında şehrin orta yerinde şehri büyülediği gerekçesiyle parçalanarak vahşice öldürüldü. Bunun üzerinden yüzyıllar geçse de cadı ve cadıcılık kavramlarıyla ilgili görüşler pek çok kez değişerek varlığını sürdürmeye devam etmiş ve ‘Büyük Cadı Avı’ başlamıştır.

İlk kurban 1384 yılında Milano’da Pierina de Bugatis olmuştur. Cadı Avının en temel nedenlerinden biri erkeklerin kadınların daima önüne geçme isteğidir sağlık dağıtıcı, ebe ve hemşire rolündeki kadının yaptıkları erkeklere akıl almaz gelmiştir yüzyıllardır gizemini koruyan doğum olayı ve bu olayın başarıyla üstesinden gelen kadınlar yani ebeler erkekleri rahatsız etmiştir. Öyle ki ortaçağ Avrupa’sında kadınların üniversiteye gitmesi yasaktı Klise tıp diploması olmayanların sağlıkçılık yapmasını da yasaklayarak kadınların doğrudan önünü kapatmış kadınları ikinci plana atmıştır. Hatta 1511 parlamento yasasına göre şifa veren kadınların doğrudan büyücülükle ilişkili olduğu meşrulaştırılmıştır. Dominiken Henry Kramer ve Jacop Spranger Alman köylerine keşfe yollanmış ve hazırladığı raporlar papalık fermanıyla onaylanınca 1486 yılında diğer rahip kardeşlerini uyarmak için ‘Malleus Maleficarum’ (Cadıların başını ezecek balyoz) kitabını yayımlamışlardır. Kadınlarla ilgili geleneksel ön yargılarla dolu bu metinde bütün kadınların bir şekilde cadılıkla ilişkili olduğu ve buna inanılması gerektiği inanılmadığı takdirde bunun başlı başına başka bir suç olduğu anlatılmıştır. Hatta Katolik inancına ebelerden daha çok zarar veren kimse yoktur diyordu. Kitap 1669 yılında 29 kere basılıp çoğaltılarak kapışılmıştır. Kitaptan bir büyü örneği ise şöyledir, 16.yüzyılda Almanya ve civarında cadılar genel olarak süt büyücüsü olarak adlandırılmıştır. Hasta bir ineğin az süt vermesi normaldir lakin bu durum uzun sürer ve tekrarlanırsa büyü yapıldığına şüphe yoktur. Süt büyüsü yapan cadıların ayini şu şekilde aktarılmıştır, Süt büyüsü yapacak cadılar genellikle kutsal günlerde gece yarısı evlerinin önünde toplanıp bacak aralarına aldıkları süt teknesinin üzerine çömelerek bir bıçak veya baltayı bacaklarına saplayarak süt sağma hareketi yaparak sütü yardımcıları şeytana aktarıp ineği hasta etmektedirler. Bu ve bunun gibi çılgın yazılarla dolu olan kitap ne yazık ki pek çok sapkın cadı avcısına rehber olmuştur. Cadı yargılamalarında klisenin başvuracağı uzman ‘erkek’ bir doktordur. Cadı olarak kimin yakılacağını o belirlemiştir. Mahkemelerdeki sorgularda cadı olarak suçlanan kadına yöneltilen birkaç soruda şöyledir,-kedi, kurbağa, fare, yarasa vs gibi şüpheli hayvanlarla aranız iyimidir,- yemek pişirirken genelde büyük siyah kazan kullanır mısınız, -suya düşünce batmadan yüzeyde kalabiliyor musunuz? Kadınlar şiddetli işkenceye de maruz kaldıkları için genelde  cadı olduklarını itiraf edip işkence çekmekten kurtulmayı seçmektedirler zaten sonuç onlar için her türlü ölümdür. 1300 ve 1500 yılları arasında 500 cadı davasına ilişkin kayıt varken, bu sayı 16.yüzyıl ile 17.yüzyıl arasında kat ve kat artmıştır. Doğu Avrupa’da ise 18.yüzyıl sonlarına kadar sürmüştür. 1585 yılında Bistums Trier’in iki köyünde yalnız bir kadın bu katliamdan kurtulabilmiştir. Toulouse’de bir gün içinde 400 idam yapıldığı belgelenmiştir. İnfazlar genel olarak pek çok köy için Pazar hariç günde 2 infaz şeklinde sistematikleştirilmiştir. Pek çok kişinin bildiği Massachusetts eyaletine bağlı Salem kasabası katliamı da tarihin kanlı sayfalarında yerini almıştır. Püritenlik inanç sisteminde kadınların erkeklere tamamıyla boyun eğmesi gerektiğine inanılır bu inanca ayak uydurmayan kadınlara genelde şüphe ile bakılmıştır. Püritenler dinsiz yerlilerin topraklarını işgal etmesinden şeytanı sorumlu tutmaktaydı ve şeytanın kendilerinden intikam alacağına inanmaktaydılar 1692 yılında Salem kasabasında ki 6 kız çocuğun tuhaf davranışları dikkatleri hemen kasabanın üzerine çekmişti kızlar epilepsi krizine benzer krizler geçirmekteydi sandalyelerin altına girip saklanıyor ve bağırıyorlardı. Vaiz Parris ve Cotton Maters olaylar üzerine kasabaya gönderilmişlerdi ve cadılığın izlerini hemen tespit etmişlerdi 6 ay boyunca 150 kişi tutuklanmıştı ve 30 kişi idam edilmişti olaylar sırasında karısını koruyan 80 yaşındaki Giles Corey’in başı taşla ezilerek cezalandırılmıştı zaten cadı avı boyunca yapılan katliamlara bakıldığında cadı erkek sayısı çok azdır ve bunların hepsi cadı olarak idam edilen kadının kocası veya oğludur. Daha sonra 1702 de Salem de alınan kararlar geçersiz kılınmış ve 1957’de Massachusetts eyaleti resmen özür dilemiştir. Bugün Salem Cadı Müzesinde 1692’deki çılgınlık resimler ve belgelerle anlatılmaktadır. Cadı olarak damgalanıp katledilen kadınlara baktığımızda bunların kendine güvenen bağımsız kendi başına hareket edebilen kadınlar olduğunu görüyoruz böyle kadınlar erkek egemenliğine tehdit sayılmış ve erkekleri korkutmuştur özellikle de şifacı kadınlar içinden ebeler gerçekleştirdikleri doğum mucizesi ile kafaları çok karıştırmıştır her av da ilk av köyün ebesi haline dönüşmüştür bu çılgınlık öyle bir hal almıştır ki İngiltere’de 17. Ve 18. Yüzyıllarda ebelik işini resmi olarak berberler üstlenmiş ve doğum lavtası denilen aleti kadınlar üzerinde sözde uzman kişiler olarak kullanmışlardır. 18.yüzyıl sonlarından itibaren cadı avı azalarak devam etmiş ve son kurban 1944 yılında İskoçyalı Helen Duncan olmuştur. Resmi olarak cadılık kanunu’nu 1951’de Churcill kaldırmıştır. Ortaçağ’ın en kanlı en vahşi akımı olan Cadı Avı yüzyıllar boyu kadınları sindirmek, baskı altına alabilmek ve elde edip tüm arzularını tatmin edebilmek adına kullanılan en büyük yalan olarak tarihe geçmiştir.

Yorumlar