Feymag Logo

09/27/2015

19 Yüzyilinın istanbulunda gündelik hayatın anlatımı

19. Yüzyülının İstanbulunda Gündelik Hayat

19.Yüzyıl İstanbul’unda Gündelik Hayat

 

Gündelik hayat, bir toplumun zaman ve yaşadığı toprakların değişkenliğine bağlı olarak, geliştirdiği ekonomik, kültürel ve dini uygulamaların somutlaştırılarak ortaya konulmasıdır. Mekân insanların sosyolojik olarak incelenebileceği en belirgin yerlerdir. 19.yüzyıl Osmanlı toplumu camilerin, çarşıların, mahallelerin, meydanların, çeşmelerin yanında, yurt dışından gelen sanatçıların yapmış olduğu gravür ve tuvallerde ayrıca fotoğrafın icadı ile fotoğraflarla karşımıza çıkmışlardır. Özellikle mahalleler şehir yaşantısının kurucu öğeleri olarak, gündelik hayatın ekonomik, dini ve kültürel durumlarının incelenmesi açısından önemli bir yer teşkil eder.

Osmanlı toplumunda mahalle kültürünün yaratılması Klasik Osmanlı diye adlandırılan dönemde karşımıza çıkmaya başlamıştır. İslam geleneğinin bir uzantısı olarak biçimlenen mahalleler toplumsal statünün dini ayrıcalıklara göre belirlendiği gözlemlenmektedir. Farklı din, mezhep gruplarının birbirlerinden ayrı mahallelerde bulunması, kendi kültürlerini yaratması, içe dönük kapalı mekânlar olarak Osmanlı 19.yüzyılına kadar süren bir parça olarak karşımıza çıkmıştır. 19.yüzyılla birlikte artan nüfus ve ekonomik etkenler mahalle’nin sosyal etkisini parçalamış ve parçadan bütüne doğru bir kentleşme söz konusu olmuştur. 

İstanbul’un başlıca anıtsal mimari eserleri olan camiler, külliyeler, çarşılar ve saraylar sur içinde bulunmaktaydı. Bu eserler halkın yaşayış biçimini, yerini yani gündelik hayatını belirleyen yerlerdir. Ancak bu durum 19.yüzyılla birlikte değişime uğramış ve bu mimari eserler Haliç’in kuzey yakasında özellikle yer edinmeye başlamışlardır. Bu yeni yapılan binalar Osmanlı başkentine Batı’nın mimari akımlarının özelliklerini göstermiştir. Bizans dönemi yapıları ve Osmanlı mimarisinin varlığının yanı sıra 19.yüzyılda bu yapıların da ortaya çıkması, oluşacak olan kozmopolitliğin dıştan bakışı olarak karşımıza çıkmaktadır.  Bizans, Klasik Osmanlı mimarisi, islami üsluplar, iş hanları, tiyatrolar, bankalar, pasajlar, oteller ve çok katlı apartmanlar 19.yüzyılla birlikte İstanbul’da kendisini göstermeye başlamıştır. Gündelik hayatın yaşantı alanı olarak bilinen mahallelerin üç öğesi bulunur: Dini mekânlar, sivil konut ve çarşılar.

Camiler, cemaatin toplanıp ibadetlerini yaptığı, dini yaşantıyı sembolize eden ve mahallenin kurulmasında belirleyici unsur olan dini mekânlar olarak karşımıza çıkmıştır. Meydan kültürünün Osmanlı klasik döneminde olmayışı camilerin avlusunda bu kültürün geçirilmesine neden olmuştur. Klasik dönemde mahallenin cami’nin etrafında kurulması, gündelik hayatın kültürünü, iktisadi sistemini ve insan ilişkilerinin bu manevi olgu etrafında kurulduğunu göstermektedir. Halk camilerin yanındaki kahvelerde bekliyor, ibadetlerini ediyor ve iletişim kuruyorlardı. Doğal olarak yaşayış biçimi de daha çok dini çerçevede gelişiyordu. Ancak bu durum 19.yüzyıl Osmanlı modernleşmesi ile azalmaya başlamış ve yeni mekânlar, yeni ekonomik sistemler yaşayış biçimini ve kültürünü değiştirmiştir.

Bunun dışında çarşılarda ticari sembolün öğeleri olarak, halkı bir araya getiriyor ve bir etkileşime neden oluyordu. Bizans dönemi ticari yolları Osmanlı döneminde de kullanılmış ve yapılan çarşılar –özellikle büyük şehirlerde olanlar- ticari hayatın döndüğü mekânlara yapılmışlardır. Üretim ve tüketim etkinliklerinin yön verdiği çarşılar, imparatorluk sınırlarının dışına uzanan ticaret yolları da göz önüne alınarak konumlandırıldığı söylenebilir. Osmanlı nüfusunun önemli bir yerini teşkil eden esnaf grubu da bu bölümde işlerini halletmiş ve toplumun tüketim mallarının sergilenmesinde çalışmışlardır. Tüketimin geleneksel normlara uygunluğu açısından dini yaşantının sembolü olan cami ve ekonomik yaşantının sembolü olan çarşılar gündelik hayatın bütünlüğünü gözler önüne sermişlerdir. Ancak bu bütünlük 19.yüzyılda bozulmaya başlamış ve cami ile çarşı arasında bir çatışmaya dönüşmüştür. Bu çatışma ise, gündelik hayatın gereksinimlerinin farklılaşmaya başlamasıyla açıklanabilir. Bu gereksinimler Osmanlı’nın başından beri var olan sınıfsal farklarının da göstergesi olmuş ve alt tabaka ile üst tabakanın gereksinimlerini de gözler önüne sermiştir. Geleneksel Osmanlı kültüründe iki tür çarşı tipi bulunmaktadır. Bunlardan biri çok merkezli yapıları içinde barındıran, -Kapalı Çarşı bu anlamda en önemli örnektir- diğeri ise belirli bir meslek kolunun etkinlik alanlı olan mekânlardır. Çok merkezli çarşı tipleri 19. yüzyıl değişen ekonomik koşullarına rağmen buna ayak uydurmuştur, bunun nedeni ise gerek yerli halkın, gerek azınlıkların gündelik hayatına cevap verebilecek bir yapıya sahip olması ve tüketim mallarının değişiklik göstermesine ayak uydurmalarıdır. Diğer tip çarşılar ise 19. yüzyıl değişen pazar mallarının gidişatına ayak uyduramamış ve bu dönemden sonra yavaş yavaş ortadan kaybolmuşlardır.

Sivil konutlar ise mahalle kültürünün gelişimini sağladığı alanlarda yoğun şekillerde karşımıza çıkmaya başlar. Gündelik hayatın aile yaşantısı için yapılan sivil konutlar sokak yaşantısının yanı sıra aile içi durumların kapalılığını da göstermektedir. Bu mekânların en önemli özelliği ise aile hayatını dış dünyadan soyutlayan ve dini bir anlamdan ona mahremiyet kazandırmasıdır. Bu içe dönük olgu ise özellikle kadının gündelik hayatı düşünülerek yapılmıştır. Evlerde duvarlarla örülü bahçelerin bulunması kapalı dünyaya bir ölçüde dışa dönüklük kazandırılması olmuştur. Ailenin, gündelik hayata katılımı bir kültür bölünmesi olarak karşımıza çıkar bu durum ise çocuğun oyun, kadının ev işleri ve ev ortamı, yaşlının ise aileyi geleneksel normlar içinde denetlemesi olarak görülmüştür. Bu bölünme aynı zamanda bir bütünlüktür ancak 19. yüzyılla birlikte zayıflamaya başlayan bu bütünlük kişisellik özelliği ağır basan bir durum haline gelmiştir. 

19.yüzyılda gündelik hayat mahallenin dışına taşmaya başlar. Mahalle kültürünün parçalanma nedenleri arasında 19.yüzyıldaki nüfus artışı ve ekonomik yetersizlikler olmuştur. Sur içi olarak bilinen yerleşim yeri eksen kaydırarak gayrimüslim halkın yaşadığı Galata-Pera bölgesine geçiş sağlamıştır. Bu durum farklı etnik grupların bir arada yaşamalarına olanak sağlamış iç içe yaşamanın getirdiği çok mezkezli bir görüntü ortaya çıkmıştır.

İstanbul’un önemli ticari merkezlerin başında Galata-Pera bölgesi gelmekteydi. Bu bölgede Bizans’tan beri yaşayan gayrimüslim halk ticari etkinliğin başını çekmekteydi. Bu bölge gibi ayrıca sur içi İstanbul’unda Sirkeci-Unkapanı da ticaret merkezi açısından nüfus çeşitliliğini barındırmaktaydı. Ayrıca karşı yakada Üsküdar bölgesi de son dönemlerde iskân edilen alanlar olmuştur bu üç bölge İstanbul, Galata ve Üsküdar kültürel açıdan birbirlerine yakınlaşmışlardır. Bu yakınlaşma için ise belli gereklilikler ortaya çıkmıştır. 1838’de Azapkapı-Unkapanı arasına 1846’da ise Karaköy köprüsü yapılmış ve İstanbul sur içi ile Galata arasında insan akışı ve etkileşimi hızlanmıştır. Toplu taşımacılık düşüncesi, gündelik hayatın bir ağı haline gelmiş ve vapurlar şehir hayatındaki ilk uygulamalar olmuşlardır. Şirket-i Hayriyye idaresi bu anlamda Kabataş-Üsküdar, Boğaziçi gibi hatlar oluşturmuş ve şehirleşmenin ağı deniz yoluyla oluşturulmuştur. Haydarpaşa Garı, Sirkeci Garı gibi tren garlarının oluşturulması da sivil-askeri bürokrasinin 19.yüzyılda gündelik hayat üzerindeki belirleyici etkilerinin oluşumuyla orantılı şekilde inşa edilen yapılardır.

Caminin 19.yüzyıl Osmanlı toplumunun gündelik hayatında önemli bir yeri vardır. Ancak bu durum bir ölçüde değişime uğramış ve medreseler yerine eğitim kurumlarının oluşturulması, caminin yanına inşa edilen tiyatroların ya da ufak meydanların bulunması, gibi etkiler 19.yüzyıl Osmanlı yaşayışını etkilemiş ve dönüşüme gidilmiştir. Bu dönemde yapılan camilerde de belli değişiklikler görüşmeye başlamıştır. Klasik dönem camilerinin doş cephe süslemeleri 19. yüzyılla birlikte terk edilir ve Batı etkili süslemeler ön plana çıkmaya başlar. Camiler şehrin her zaman siluetidir ancak 19.yüzyılla birlikte yangın ve saat kulelerin yapılması İstanbul siluetinin dindışı etkilerinde girdiğini göstermektedir. Camiler gündelik hayatın gereksinimlerine cevap verecek olan anıtsal yapıların yapılmasıyla dar ölçekli mekânlar haline geldiği görüşmektedir. Buna örnek verecek olursak Selimiye Kışlası’nın dini mimarinin hacmini aşan bir şekilde yapılması, manevi yaşantının dar ölçekler içinde işlevini sürdürdüğünü ancak gündelik hayatın gereksinimlerini karşılayacak yapıların daha geniş bir alan kapladığı görülmektedir. Bu da yukarıda değindiğimiz gibi dindışı yapılarında artık İstanbul’un siluetinde bulunduğunu göstermektedir. Kısacası sivil yaşantıyı denetleyen bürokratik kurumların İstanbul’un geniş alanlarına yayıldığını ve modern şehirleşmede belli adımların atıldığı görüşmektedir.

Sivil mimarinin yansımaları arasında İstanbul’un gelişen topografyası ele alındığında Boğaziçi, toplumsal bir tabakanın/statünün göstergesi olarak karşımıza çıkmıştır. Üst tabaka değerleriyle biçimlenen bu mekân farklı bir eğlence kültürü yaratmıştır. Osmanlı belki de saray tabakası demek daha doğru olur, 19.yüzyıldan önce yaratmış olduğu kendi içine kapalı bir kültürü barındırması –ki lale devri buna örnektir.- 19.yüzyılla birlikte Boğaziçi’nde de oluşturduğunu görmekteyiz. Yalıların, köşklerin, konsoloslukların bulunduğu bu alanın getirmiş olduğu yeni eğlence biçimi, geleneksel tabakanın üzerinde modernleşme sürecinin getirmiş olduğu yenilikler karşımıza çıkmaya başlar. Kadın-erkek bir arada eğlence anlayışının sur içi İstanbul’unda yaygınlaşmamış bir olgu iken Boğaziçi’nde bu durum normal bir seyirde ilerlemektedir. Buna bir neden olarak yabancıların bu bölgelerde oturmayı tercih etmesi de etkilidir. Farklı kültürlerin bir aradalığının doğurmuş olabileceği bir sosyal ortam 19. yüzyıl Osmanlı toplumunda karşımıza çıkmaya başlar. 

19.yüzyılda çarşı oluşumlarında farklılıklarda yaşanmıştır. Üretime dayalı mesleki olgudan ithalata dayalı bir düzene geçiş belli meslek gruplarının çökmesine ve yeni mesleklerin ve tüketim alışkanlıkların doğmasına neden olmuştur. Gayrimüslim tebanın ticari hayatı Galata bölgesinde Bizans döneminden beri sürdürüldüğü bilinmektedir. 19. yüzyılla birlikte ticari anlamda ithalata dayalı eşyaların getirilmesi de bu bölgede hareketliliğin artmasına neden olmuştur. Bonmarşeler Galata-Pera bölgesinde gündelik hayatın içine dahil olmuş ve bu durum Osmanlı İmparatorluğunda Avrupa şehirlerine benzer özellikler göstermiştir. Bu yeniliğin önemli unsuru ise bonmarşelerin başlattığı vitrin düzenlemeleridir. Bu düzenlemeler caddelerin kalabalıklaşmasına yol açmış ve sur içinde olan alışveriş ortamı Galata-Pera semtlerine yayılmıştır. Osmanlı halkı farklı bir gerekçeyle kendisini sokakta bulmaya başlamış ve bir şey satın alınmasa bile vitrinlerin önünde gezen sokakları dolaşan insan kalabalıkları karşımıza çıkmaya başlamıştır.

Yine bu bölgede oluşmaya başlayan oteller, pasajlar, pastaneler, konsolosluklar Osmanlı eğlence hayatının değişimi gibi etkilere neden olmuştur. Caddelerin iki yanında dükkanlar, restoranlar, kafeler Osmanlı günlük hayatının Avrupa tarzının etkilerini göstermeye başlamıştır. 19.yüzyılda Beyoğlu bölgesinin bir otel merkezi olduğu kaynaklarda da karşımıza çıkmaya başlamıştır.

Aile yaşantısı bu dönemde pek değişmemiştir ancak etrafında gelişen durumlardan etkilenmeye başlamıştır. Toplumsal statü 19. yüzyıl aile yaşantısında karşımıza bir kez daha çıkmıştır. Üst tabaka aile yaşantısındaki değişiklikler kaçınılmaz olmuş ve eğlence biçiminden, yurt dışından getirilen özel hocalara kadar birçok farklılıklar karşımıza çıkmaya başlamıştır. Üst tabaka diyebileceğimiz ailelerin konut olarak da köşk-konak gibi sivil mimari evleri tercih ettiklerini ve bu evlerin yapımı içinde Adalar, Boğaziçi, Yeşilköy, Tarabya gibi bölgeleri kullandıkları görülmektedir. Alt tabaka insanlarının ise sur içinde yaşadığı ancak yoğun nüfusla birlikte konut yetersizliğinin yol açtığı peş peşe sıralanan evler ve dar sokaklar bunlara örnek gösterilebilir.

19. yüzyıl Osmanlı başkenti bir Avrupa şehriyle karşılaştırıldığını dönemin seyyahları tarafından bilmekteyiz. Oteller bu anlamda modernleşmenin belki de en önemli konutları haline gelmiştir. Özellikle Pera bölgesine açılan oteller, günlük hayatın akışkanlığı içinde kendilerine yer edinmiş ve eğlence mekânları olarak kullanılmıştır. 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren yabancı görevlilerin dışında, çeşitli amaçlarla yolculuk eden insanların İstanbul’a gelip konakladığı mekânlar haline gelmişlerdir. Yapılan oteller Batı ve Osmanlı mimari etkilerinin harmanlandığı, sivil mimari alanları olarak konumlandıkları bölgeleri hareketlendirmişlerdir. Osmanlı gündelik hayatına 19.yüzyılla birlikte giren teknolojik araçlarda karşımıza çıkmaya başlar. Faytonlar, atlı tramvaylar bu yüzyılda en önemli ulaşım araçlarıdır. Aynı yıllarda elektrikli tramvaylarda halkın ulaşımı için devreye sokulmuştur. Bunlarla birlikte gündelik hayatın temposu hızlanmış ve şehirleşme anlamında adımların hızlı atılmasına neden olmuştur.

Bir şehrin aydınlatılması modern görünüm için oldukça önemlidir. Osmanlı 19. yüzyıl başkenti de bu anlamda belli gelişmeler yaşamıştır. Işık ve ateş çoğu zaman festivaller, dini törenler, düğünler gibi Osmanlı halkının bulunduğu alanlarda karşımıza çıkmaya başlamıştır. Gece aydınlatmaları özellikle imparatorluk saraylarında karşımıza çıkmıştır. 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren ise havagazı ve elektrik törenlerde, saraylar, camiler ve devlet kurumlarına ait binaların aydınlatılmasında kullanılmıştır. Dolmabahçe ve Kuzguncuk gazhaneleri bu aydınlatma işlemini gören başlıca iki merkez haline gelmişti. Aydınlatmanın belli mekânlara verilmesi, gündelik hayatta çok da yaygın olmayan aydınlatmanın, maddi gücü elinde bulunduran bir zümreye ait olduğunun göstergesi haline gelmiştir. Sokakların aydınlatılması medeniyeti, uygar bir toplumun göstergesi olarak karşımıza çıkmıştır ama bunun dışında kamusal alanın güvenliği açısından da önemli bir yer teşkil etmiştir. Ayrıca İstanbul silüetine estetik bir görünüm de katan aydınlatma havagazı fabrikalarının kullanımı ile gece gündüz arasındaki farklarında kalkmasına yardımcı olmuştur. Başkentin aydınlatılmaya başlaması ile birlikte ticari hayatın, ulaşımın ve eğlence hayatının daha hareketli ve uzun süren bir hal aldığı ortaya çıkmaktadır. Geceleri fener taşımak veya ev ve dükkanların önlerine lamba asmak daha önceki yüzyıllarda karşımıza çıkmıştır, bu dönemde de süren bu davranışların yanı sıra havagazı kullanımı ile sokaklar aydınlatılmaya başlanmıştır.

19.yüzyılla birlikte hızla gelişen Osmanlı başkentinde semtlerdeki gelişmelere bakacak olursak Karaköy bir iş merkezi haline gelmiş, bu alandan Kabataş sahiline kadar uzanan kıyı şeridi ticari bir rıhtıma dönüştürülerek üzerine ambarlar, gümrük binaları inşa edilmiştir. Dolmabahçe’den Boğaziçi’ne kadar olan kısım da ise saraylar ve köşkler karşımıza çıkmaya başlamıştır. Pera bölgesi ise eğlencenin ve kültür aktivitelerin yeri haline gelirken bu bölgede gayrimüslim halkla birlikte Müslüman halk bir arada yaşamış ve turistlerin uğrak yeri haline gelmiştir. Taksim ve Maçka tepeleri ise kışlalarla hareketlendirilmiştir. Kent nüfusunun artması doğal olarak sivil konutlarında artmasına neden olmuştur ancak bu durum toplu konutlarla çözümlenmeye çalışılmıştır. 1882 sayımına bakacak olursak nüfusun yüzde 5’i cami ve tekkelerde yaşmaktayken, yüzde 14’ü dükkanlarda yaşayan esnaftan oluşmaktaydı. Bu durumun çözülmesi için Pera ve Üsküdar’ın arka sokaklarına ve Beşiktaş, Nişantaşı gibi bölgelere toplu konutlar yapılmıştır.

Editör: Fırat Şenol

Kaynakça

*Zeynep Çelik ”19. Yüzyılda Osmanlı Başkenti Değişen İstanbul” İş Bankası Kültür Yayınları. 2015

*Nurçin İleri “Geç Dönem Osmanlı İstanbul’unda Kent ve Sokak Işıkları” Toplumsal Tarih Dergisi. Say:254. 2015

*Ekrem Işın “İstanbul’da Gündelik Hayat” YKY 2001

*Haydar Kazgan “Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Şirketleşme” Vakıfbank 1999

*”Yaşayan Çarşılar” Novartis Kültür Yayınları 2005 

Yorumlar