Mizah 1
Mizahın Kökeni
Aristo, Eflatun, Sokrates ve Cicero’yla başlayan mizahın sorgulanması gerektiği düşüncesi, özellikle 19. Yüzyıldan itibaren bir disiplin ve kuram çerçevesinde uygulanmaya başlamıştır.
Mizahın en etkili ögesi olan gülme, kişinin, görsel veya işitsel uyarıcıyı komik bulması sonucu gerçekleşen bir eylem olmakla beraber, gösterge olarak kullanılan nesne, olay, mekan, durum gibi mizah eyleminin bileşenleri, her zaman mutluluğu ve olumluluğu simgelemez.
Gary Peterson’un “mizahküre” olarak adlandırdığı beynin ilişkileri sağlayan bölümü olan amigdala’nın beynin ödül sistemiyle ilişki içinde olduğu bu sistem, korku ve rahatlamanın birleşimini ifade eder. Bu sebeple, gülme ve gülmenin felsefi boyutu üzerine araştırma yapan düşünür ve yazarlar, gülmeyi, fizyolojik anlamda bir davranış ve sosyopsikolojik açıdan mizahi duygu olarak iki farklı bakış açısıyla ele almışlardır. Bu konuda kimi tespitler şu şekildedir:
Platon gülmeyi, özentiyle güdülenen, kendini tanıma eksikliğine dayanan hareket olarak yorumlar; Aristo, uygar bir adamın çekinmesi gereken ahlakı, sanatı ve dini küçük düşüren bir davranış olarak görür. İnsanoğlu dünyada yalnızlıktan acı verecek kadar muzdarip olunca gülmeyi icat etmek zorunda kalmıştır, der Nietzche. Schopenhauer gülmeyi, bir kavram ile onunla ilişki içinde olduğu düşünülen nesneler arasında aniden algılanan uyuşmazlık olarak yorumlarken; Hobbes, birdenbire duyulmuş bir gurur, başkalarının talihsizliği karşısında kendini tebrik etme ve rahatlatma işi, der. Kierkegaard, yaşamın bulunduğu yerde çelişkinin, çelişkinin olduğu yerde de mizahın olduğunu; Croce ise, mizahın, bütün psikolojik durumlar gibi tam olarak tanımlanamayacağını ileri sürer. Mizahın bir tanım içerisine hapsedilmemesi gerektiğini belirten Bergson mizahı, canlı bir organizma olarak kabul eder. Mindess mizahı, aklın bir sınırı olarak akılsızlıkla, yaşamı algılama olarak tanımlar. Fry’a göre mizah, bir oyundur. Ludovici mizahı, bir kişinin herhangi bir durum ya da konuma diğerlerinden daha iyi uyum sağladığını hissetmesiyle yaşanan üstünlük duygusu olarak düşünür. Üstünlük duygusunu yaşattıran “kurban” saygın konumda biri ise, mizahtan alınan keyif de büyür. Cicero’ya göre, her durumda verilecek nükteli bir cevap karşıdaki kişiyi kibarca azarlayan bir ruh halidir.
21. yüzyılda iyileştirme, yararlılık, rahatlama, mutluluk verme, organize etme, hayata tutunma gibi olumlu işlevlere sahip olan mizahın tarihî kökenleri, insanoğlunun düşmanca, acımasız ve alaycı gülüşünde yatar. İnsanlık tarihinde dört yüzyıl öncesine kadar gülme, sosyal açıdan yıkıcı görülüyordu.
Aristo, Atinalıların geleneksel nezaketini yazmakla birlikte antik dönemde, Atinalıların kölelere karşı acımasız tutumları söz konusuydu. .kölelerin ellerine tutuşturulan yiyecekleri yemelerini engellemek için yutkunma önleyici adı verilen, boyna geçirilip çeneyi kıstıran bir ahşap boyunluk kullanılırdı. Yunan mitolojisindeki Tantalus işkencesi, Atina halkının günlük yaşamına da yansıyordu. Kölelere işkence yapmak sıradan ve önemsiz bir eylemdi. Rutin köle işkencesi, Yunan şehirleri arasında Atinalılara mahsus bir uygulama olup yasal dayanakları da vardı. Devlet yasal olarak bir halk işkence odası oluşturmuştu. Bu işkence odasındaki soruşturmalar, popüler bir eğlence anlayışının oluşumuna zemin hazırladı. Atinalılar, işkenceyle soruşturma yöntemlerinden alışılmadık biçimde “gurur duyuyor”, eğleniyor, gülüyor, işkence yöntemini “en adil ve en demokratik sorgulama yolu” olarak görüyorlardı. Acımasızlıktan, insana eziyet edilmesinden zevk alma, gülme ve eğlenme isteği, Antik Yunan’dan sonra Ortaçağ Avrupa’sında da devam etti. İngilizce’de pulling your leg “alay etmek, dalga geçmek, şaka yapmak” deyimi, insanı, acıma ve sadizm arasındaki çelişkisinin bir göstergesidir. Bu deyimin kökeniyle ilgili öne sürülen ilk görüş, insanın asılışını seyretmekten alınan sadistçe zevkle ilgilidir. Suçlunun, asılarak idam edilmesi, 16. Yüzyıla kadar Avrupa’da halkın önemli bir eğlence kaynağıydı. Darağacında idam sürecinde kurbanın boynu genellikle hemen kırılmadığından, kurban debelenmeye, boğulmaya bırakılırdı. Merhametli arkadaşlarının(!) mahkumun bu acısına son vermek için ayaklarından çekmelerine izin verilirdi. Bu olay, seyirciler için ayrı bir eğlence kaynağıydı.
Karanlık çağ olarak adlandırılan Orta Çağ Avrupa’sının mutlak ve tek otoritesi olan kilisenin tiranizmi, ağır cezalandırma yöntemleri, acımasızlık ve yoğun baskı arasında sıkışan halk, ruhlarını ezici baskıdan korumanın çözümünü, ötekileştirdikleri diğer insanların acılarından zevk almada bulur. Aşırı korku, derin yapıdan yüzey yapıya çıkmasını sağlayarak gülme eylemine dönüşebilir.
İnsani olmayan acımasızlıkların gülmeye sebebiyet vermesi pek çok düşünürün bu konuyu sorgulamasına sebep olmuştur. Platon ve Cicero gülmeyi, insanların talihsizliklerine, acılarına, çirkinliklerine, bedensel bozukluklarına veya zihinsel geriliklerine duyulan memnuniyet olarak değerlendirmekte. Eflatun, ahlaki bozuklukların, gülmenin tek nedeni olduğunu iddia eder. Hobbes ise gülmeyi, başkalarının zaaflarını gözlemlemek ve onların zayıf düştükleri anda toplum içindeki itibarlarıyla kıyaslayarak elde edilen bir “ani zafer” türü olarak tanımlar. Bütün bu örnekler Avrupa tarihinde, mizahın kökeninin, düşmanlık, istihza ve şiddete dayandığını ileri süren görüşü destekler.
Editör: Tuğba ALPMAN
Kaynak: İnsan Kültür Mizah, Gülin Öğüt Eker. Grafiker Yayınları, 2014, Ankara.
Yorumlar